Bir garip Ademoğlu...


"Daha çekecek çilemiz ve ödeyecek diyetimiz varmış"

Karaköy Perşembepazarı'nda fotoğraf için turluyoruz. Yolun karşısından; saçı sakalı birbirine karışmış, sırtında bir bohça taşıyan ilginç bir birisi, dalgın dalgın yürüyor. Objektifi kaldırıp bir kaç kare basıyorum. Ama içime sinmiyor.
Karşıya geçip selam veriyorum.

"Ve aleykümselam" diyor.

Bitmek üzere olan sigarasını görünce, sigara uzatıyorum. Teşekkür ederek alıyor. Uygun görürse, tarihi binaların arasında birkaç kare fotoğrafını çekmek istediğimi söylüyorum.

"Hay hay..." diyerek Fatih Sultan Mehmet'in vakfettiği hana doğru geçiyoruz. Bolca fotoğraf çekiyorum. Bu arada en az 10 sigara içiyor peşpeşe...

Sonra oturup bana bolca dua ediyor. Bakıyorum muhteşem okuyor duaları. Meraklı gözlerle baktığımı görünce...

Fotoğraf açıklaması yok.

"Kur'an'ı çokça hatmettim" diyor.

Ve başlıyor anlatmaya...

"Adım Bilal, soyadımı ben de unuttum. Iyi okullarda okudum ve çok büyük paralar kaybettim" diyor.

"İş mi batırdın" diyorum.

Gülüyor ve bir sigara daha yakıyor diğeri sönmeden...

"Kumarda..." diyor.

"Çok büyük kumarbazdım. Bütün batakhaneleri bilirim. Tek bir zarla dünyaları kaybettiğimi bilirim. Bu arada içki de en iyi arkadaşım olmuştu doğal olarak.

Sonra... Kaçınılmaz son."

İnanmayan gözlerle baktığımı görünce...

Başlıyor en ünlü kumarhaneleri ve kumarbazları saymaya. Dündar Kılıç'ları, Kürt Idris'leri, Hasan Heybetli'leri anlatıyor. Hayata dair öylesine şeyler anlatıyor ki; keyifle ve ibretle dinliyorum. Yemek ısmarlamak istiyorum, reddediyor. Bir sigara daha istiyor. Paketi uzatıyorum, içinden bir tane alıp iade ediyor.

"Nerede yaşıyorsun" diye soruyorum.

Yanına koyduğu bohçayı göstererek...

"Varım yoğum bu...

Onu da bazen çalıyorlar ama önemsemiyorum.

Çünkü ihtiyacı olan birisinin aldığını biliyorum. Kışın çok zor oluyor. Çok arkadaşım donarak öldü. Beni de iki defa belediye ekipleri kurtardı. Ölsem belki de kurtulacaktım. Ama daha çekecek çilem ve ödeyecek diyetim varmış demek ki..."

Sonra ayağa kalkıyor ve asker selamı verip....

"Eyvallah...." diyor.

Ve ekliyor...

"Yerim İstiklal Caddesi. Çayımı içmeye bekliyorum."

"İnşallah...." diyorum, kısık sesle...

Yavaş yavaş, söylene söylene uzaklaşıyor.