Geçmem Muhannet Köprüsünden

Yazımıza bilinen bir tarihi olayla başlayalım istedim ;

Kanuni Sultan SüLeyman bir sefere çıkmıştır, ve Bu seferde epey yol aldıktan sonra, ordu yorulmuş istirahat verilecektir. Ordu dinLendikten sonra Kanuni yola devam eder ve ilerde bir köprü görür. Karşısına bir adam dikilir. O köyün ve o köprünün sahibidir. Adam Kanuni Sultan Süleyman’ın nasıl biri oLduğunu, ne olursa olsun kul hakkı yemeyeceğini çok iyi bilir ve derki: ‘’ Bu köprü nün sahibi benim, bu köprüden geçmenize razı değilim, istiyorsanız geçin.’’ der. Kanuni ise:  ‘’Köprünün değerinin on mislini vereyim, razı olurmusun’’ demiş. Köprünün sahibi ‘razı olmam’  dedikten sonra Kanuni Sultan Süleyman: ‘’ Geçmem muhannet köprüsünden su aparsa beni, yatmam bu çakal yatağanda aslanlar yesin beni’’ ... diyerek ordusuna yeni bir köprü yaptırıncaya kadar o köprüden geçmemiştir.

15 yıldır, Türkiye’yi ekonomik batağa sürükleyen, halkı yoksullaştıran, işçiye, memura, tiaytrodan, sinemaya, resimden edebiyata kadar sanata ve sanatçılara saldıran, gençlerimiz öldürüldüğünde “Emri ben verdim” diyen, insanların özel yaşamlarına müdahale eden, tecavüzü meşrulaştırmanın ötesine geçip yasallaştırmaya çalışan, en çok kadın cinayetlerinin, en çok iş kazası ölümleriyle dünya istatistiklerinde üst sıraya yerleşen, heykel yıkan, karikatürcüye dava açan,

gerçeği yazan, gazeteci ve yazarları hapishanelere attıran,

cumhuriyet tarihinin en çok yolsuzluğa bulaşmış, halkın malı olan kamu kuruluşlarını yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekmiş ve daha sayılamayacak kadar suç işlemiş bir iktidardan ne istersiniz ve hatta ne beklersiniz !

Bu yapılanmaların sahibi ve  siyasi temsilcisi, iktidarsa işte o zaman iyi düşünmek gerek, oyununa gelmemek gerek. Kırmızı şapkalı kız masalındaki gibi zehirli elmayı almamak gerek.

Hiç bir şeye aldanmayıp, yaşadığımız dünyaya at gözüyle bakmamak gerek.

Emperyalizmle, sermaye iktidarıyla barış olmaz! Bunu da unutmamak gerek.

Mevcut ktidarın barıştan anlamadığı, muhalefetin susturulduğu, halkın sindirildiği, aydınların baskılandığı bir “barış ve toplumsal huzur” ortamıdır. Buna da gülmek gerek.

Bu topraklarda 12 Eylül 1980 askeri darbesi olarak anılankötü ve yadsınamayacak  süreç bir dönüm noktadır, bir milattır.

2001’de AKP’nin iktidara gelmesi, 12 Eylül sürecinin önemli ve kritik bir noktasıdır. Bunun devamıdır desek yerinde bir tez olur bence.

İnsanlık tarihi boyunca, ne emperyalistler ne de egemen sınıflar ve onların siyasi temsilcisi iktidarlarla barış yapıldığı görülmemiştir. Çünkü onlar, savaşın her türlüsünden besleniyor.

Bugün Türkiye’yi yöneten  zihniyet, kendini meşrulaştırmanın ve şirin göstermenin bir aracı olarak  “Devlet Sanatçısı” ya da “Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü”nü kullanıyor.

Türkiye’nin sanatçı ve aydınlarının “Devlet Sanatçısı” unvanı ile imtihanı

 “Türkiye’nin sanatçı ve aydınlarının “Devlet Sanatçısı” unvanı ve ödülleriyle bir imtihanı var. Halk ozanı Neşet Ertaş, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine verilmek istenen devlet sanatçısı unvanını, bütün sanatçıların aynı zamanda devletin sanatçısı olduğu gerekçesiyle kabul etmedi: 'Halkın sanatçısıyım' dedi, devlet sanatçılığını reddetti. Aynı şekilde bazı yabancı sanatçılar da Türkiye’den gelen bu ödülleri kabul etmedi, gerekçe olarak ise Türkiye'de basın özgürlüğü ve insan hakları alanlarındaki olumsuz gelişmeleri göstererek, ‘Türkiye'de gazeteler susturulup, gazeteciler hapse girdiği sürece bu ödülü kabul edemem’ demişlerdi.

Ayrıca, farklı gerekçelerle de olsa Fikret Otyam, Turhan Selçuk, Arif Sağ, Orhan Pamuk  ile Müzeyyen Senar da geçmişte bu devlet ödüllerini reddeden sanatçılardır.

Yıllardır emekten yana, ilerici ve aydınlanmacı ilkeler ışığında bir gazeteci olarak şunu düşünüyorum.  Her insan kendi kararlarını kendi verir.

Halk, kendinden gördüğü gazeteciyi sahiplenir, bağrına basar. Halkın sözcüsü, gazetecisi olduğunda artık kimi kararlar senin değildir.

Ondan dolayıdır ki, Kanuni Sultan Süleyman’ın dediği gibi ;

Geçmem Muhannet Köprüsünden Su Aparsa Beni, Yatmam Bu Çakal Yatağanda Aslanlar Yesin Beni

Esen Kalın..