Kadına bayan, çocuğa kadın der.. eril dillerimiz!


Kadın kutsal, kadın şeytan, kadın seks objesi, kadın melek… Aslında kadın değil projeksiyonlar değişiyor. Eril zihniyet bütün kaosunu adeta dev bir duvara projekte etmekte. Evlilikte kadını aseksüelize edip kutsallaştıracak olan da o; kutsal dediğine siddet uygulayacak olan da. Kızını erkek arkadaşı var diye öldürecek olan da o, kızlara süper kadın diyecek olan da. “Melek” karısını aldatacak olan da o, “fahişe” dediklerini sevecek olan da…

Kız çocuklarının 13 yaşında evlenebilecekleri ile ilgili “argümanlar” hem pedagojik, hem psikolojik, hem sosyolojik, hem de biyoloiik anlamda tam bir kaos içinde. Kadın ve cinsellik hakkında farklı zamanlarda verilen farklı mesajlardan hiç bir örüntü çıkmıyor. Tam bir kuralsızlık ve temelsizlik söz konusu. “Argumanların” bir tarafını örtseniz öbür tarafı açılıyor. Temelsiz, düzensiz ve kaotik yapıları, bilgiden ve mantıktan ne kadar uzak olduklarını kanıtlar nitelikte.

Eril dil, kadın cinselliğini atlayarak doğurganlık meselesine sıçramakta.

Doğurganlık, evlilik ve cinsellik bazen eş anlamlı bazense birbirlerinin yerine kullanılıyor. Kavram karmaşası had safhada. Kelimelerin anlamsal zeminleri ihtiyaca ve faydaya göre sürekli kayıyor. Ne önermeler doğru ne de zaten o önermelerden o sonuçlar çıkıyor. Kıyaslamalar kıyaslama değil, neden sonuç ilişkileri ise çuvallıyor. İndirgeyici, çarpıtan ve demogoji yapan bir dil-zihin mevcut.

Kadın normal şartlarda abla ya da yenge statüsünde tutulmaya çalışılırken bağlama ve çıkara göre tanımları sürekli güncelleniyor. Bir bakıyorsunuz cinselliği örtülmek istenen anonim bir varlik olarak adına “bayan” deniyor- ki eril zihniyetin kadın demeye bir türlü dili varmıyor. Sonra bir bakıyorsunuz 13 yaşındaki kız çocuğu kadın oluveriyor hatta süperkadın. Ve bir bakıyorsunuz 40 yaşında evlenmemiş bir kadına kadın değil kız deniyor. Örüntü yok, düzen yok, tutarlılık yok. Mantık yürütmenin kuralları yok, dil bütünlüğü ya da ahlaki bir pattern yok. Dezorganize bir ahlak yani ahlakçılık ve politika; kadın ve cinselliğe kendi keyfi hükümlerini dayatmaya çalışıyor.

Kadın;

Kız (çocuk) olduğu halde süperkadın,

Kadın olduğu halde bayan,

Kadın olduğu halde kız,

Kadın olmaksızın anne olarak tanımlanıyor.

Kadın aynı kadın, projeksiyonlar değişiyor

Kadın kutsal, kadın şeytan, kadın seks objesi, kadın melek.

Aslında kadın değil projeksiyonlar değişiyor. Eril zihniyet bütün kaosunu adeta dev bir duvara projekte etmekte. Evlilikte kadını aseksüelize edip kutsallasştıracak olan da o; kutsal dediğine şiddet uygulayacak olan da. Anneliğe cennet vaad edecek olan da o aynı zamanda bir anne olan karısına hayatı cehennem edecek olan da. Kızını erkek arkadaşı var diye öldürecek olan da o, kızlara süper kadın diyecek olan da. “Melek” karısını aldatacak olan da o, “fahişe” dediklerini sevecek olan da.

Kadın, yeri gelince yarım akıllı olacak yeri gelince bir şeytan kadar zeki. Bir bakacağız dişi kuş olmuş bir bakmışız yuva bozucu. Bir melek olacak bir cadı. O, bir tehlike olacak bir kendini koruyamacak kadar “naif”. “Erkek” ise imtiyazları olan bir muktedir olmak ile ayartılan ya da bazı işleri becereyemeyen küçük bir çocuk olma arasında ihtiyaca göre salınacak.

Demagojinin Çürütülemezliği

Söylemlerin ve zihniyetin içi tutarsızlık ve mantık hataları ile dolu. Rastgele saçılmış mermiler gibi dürtü ve duygulardan hareketle saçılıyorlar etrafa. Bütünlük yok, tutarlılık yok, örüntü yok. Her hangi bir mantık dizgesi çıkarmak mümkün değil. Çürütmek isteseniz çürütemezsiniz. Çürütülemezlikleri, hipotezlerin kuvvetinden kaynaklanmiyor. Anlamlandırılamayan ve bilinmeyen bir cisim gibi tüm örüntüsüzlükleri ile ortaya atılıyorlar. Demogoji ve safsatadan ibaretler. Amaç afallatmak, bastırmak, yön saşırtmak, saptırmak. Akıllıca çürütmeler bu girişimler karşısında havada asılı kalmakta.

Demogoji ya da safsata karşısında mantık kullanmak kimi zaman “hakafitihkopka” diyen birine yanıt vermeye benziyor. Esasında yapılabilecek çok şey yok. Örüntüsü olmayan, bağlamsız, kopuk ve kaotik bir cümle mevcut. Yapılabilecek sey olsa olsa “seni anlamıyorum” ya da “seninle konuşmak istemiyorum” demektir. Anlaşmaya çalişmak, safsatacının gemisine binmektir. O gemide savaşmaya başlamak ise kaybetmenin kendisidir.

Demagog, diyalog kurmak ya da tartışmak istemez esasında. O galip gelmek ve bu uğurda her türlü safsata yöntemini kullanmak ister. İpin ucunu yakalayamazsınız. Tam bir tanesini çürütürken önermesini değiştirir. Oyun içinde kural değişir. Kelimelerin anlamları ile oynar. Başta beyaz anlamına gelen kelime yol sonunda kahverengi anlamında kullanılır. Mantık, demogoji karşısında (eğer bu tuzakları fark etmediysek) kimi zaman “error” verir.

Yanlış sorular, Yanlış Cevaplar

Demogugun soruları, genelde ya kapalı uçlu ya da manipülatiftir. Örneğin “kırmızı mı daha güzel beyaz mı” sorusu bize “ikisinin de güzel ve eşit olmadığı” fikrini dayatır. Bir seçim yapmaya zorlar. Bir seçim yapacak olsak bu önkabulü satın almış oluruz. Yanlış sorular; kapalı uçlu ve zihni belli bir düşünce aralığına hapseden sorulardır. Kendi içinde önkabülleri barındırırlar ve belli bir tarafa yönlendirmek isterler.

Son dönemlerde çok dillendirilen sorulardan bir tanesi şu:

“13 yaşındaki bir kızın cinsel yaşantısının olması sorun değil de evlenerek helalinden birlikte olması mı sorun?”

Bu söylem sanki karşı tarafta “13 yaşındaki kızlar seks yapmalılar” diyen birine cevaben verilmiş. Oysaki karşı tarafta böyle bir iddia yok ve tartışma konusu bu değil

“Helalini değil de haramını mı istiyorsunuz” sorusu oldukça manipülatif. Konu helal ve haram tartışması değil. Suçlayıcı ve dayatıcı bir soylem.

Kadın cinselliği savunuluyor gibi yapılmış oysa mesele kadın cinselliğini savunmak degil.

Cinsellik ile evlilik aynı anlamda kullanılmış, kızların cinselliğe hazır olması ile evliliğe ya da doğurganlığa hazır olmaları aynı şey değil

Evlilik yalnızca cinselliğe indirgenmiş.

Çocuk yaşta evlilik çok boyutlu bir mesele iken ve birçok farklı tehlikesi mevcutken tartışma görece tabusal bir boyuta yani dini alana taşınmış. Bu sayede karşı önermeler deplasmana çekilmis ve basınç yapacak tribünler doldurulmuş.

Verilecek her cevap yeni tartışma baslıkları açsın istenmiş.

Biyo-Psiko-Sosyal Varlık: İnsan

İnsan, biyo-psiko-sosyal bir varlık. Kadın, biyolojik bir kuluçka makinesi değil. Doğurganlık, çok parametreli bir mesele. Evlilik; cinsellik, ilişki kurma ve sürdürme, sorumluluk, kişilik gelişimi, ebeveynlik kapasitesi gibi bir çok unsurla iç içe. Dolayısıyla “doğurmanın” sosyal, psikolojik ve biyolojik farklı boyutları mevcut.
Cinsel yaşam, cinsel olgunlaşmayı ki o da psikolojik olgunlaşmayı gerektirir. Erken uyarılma ve cinsellik çocuklar için travmatize edici olabilir. Duygularını, tercihlerini, kim olduklarını ve ne istediğini henüz tam olarak tanımlayamayan bir çocuk için cinselliğin doğru işlemlenmesi de kolay değildir.

Cinselliği keşfetmeye çalışan bir ergenin aynı zamanda doğurmaya ve evlenmeye hazır olduğunu düşünmek oldukça tehlikeli ve indirgeyici bir yaklaşımdır. 13 yaşından itibaren kız çocuklarına evlenilebilecek ya da seks yapılabilecek kadın adayları olarak bakmanın hem bireysel hem de toplumsal bazda büyük mağduriyetlere yol açacağı açıktır. Bilimin yani psikolojinin, sosyolojinin, sosyal antropolojinin, biyolojinin ışığında birey ve toplum için en makul sonuçlara ulaşmak mümkündür.

Safsata ve ahlakçılık karşısında bilimin sesi daha gür ve daha uyanıkça çıkmalıdır. Demogoların tartışma platformlarına çekilmeden, onların oyununa dahil olmadan, mantık tuzaklarını fark ederek, manipülasyonlara gelmeden “uhuletle ve suhuletle” bilim, mantık ve etik konuşmaya devam etmelidir.

Lanetleme bakanlıklarının olduğu bir toplumda sağ ve sol tirübinleri dolduracak kişilere değil maça hiç katılmayacak ama düşünmeye ve eyleme devam edecek akli selimlere ihtiyaç var.